SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Bülent Korkmaz

Sundermann'ın Ardından

Sundermann'ın Ardından
A- A+ PAYLAŞ

Bülent KORKMAZ
korkmazbulent@gmail.com

4 Ekim 2022 günü ajanslar, eski futbolcu ve teknik direktör Hans-Jürgen Sundermann’ın, Almanya’nın Baden-Württemberg Eyaletinin Leonberg İlçesinde, 82 yaşında, vefat ettiğini duyuruyordu. Bundesliga ekiplerinden VfB Stuttgart’ın Başkanı Claus Vogt’un açıklamasına dayanarak ölüm haberini aktaran yayın kuruluşları, başkanın “Sundermann VfB Stuttgart için büyük işler başardı; o her zaman insancıllığı ve iyimserliği birleştiren bir kişilikti. Başarıya olan inancı ve açık sözlü karakteri, bu ülkede ‘mucize adam’ diye anılan Sundermann’ın hayatı boyunca bir VfB Stuttgart efsanesi olmasını sağladı” dediğini yazıyordu. 

Stuttgart başkanının kast ettiği “mucize adam” (Wundermann) nitelemesi, Hansi Müller, Dieter Hoeneß, Ottmar Hitzfeld gibi dönemin futbolunu hatırlayanların aşina olduğu isimlerin de forma giydiği Stuttgart’ı, 1975-76 sezonu sonunda şampiyon yapıp Almanya’nın en üst ligine (Bundesliga) çıkarmasından kaynaklanıyordu. Sonraki iki sezonda da VfB’yi çalıştıracak Sundermann, Bundesliga’da dördüncülük ve ikincilik gibi küçümsenmeyecek başarılara imza atacaktı. Meslek hayatının ilerleyen yılları Schalke, Strasbourd, Grasshopper, Leipzig, Sparta Prag ve daha birçok takımda teknik direktörlük görevini üstlenen Sundermann, Almanya’nın tanınmış televizyon sunucularından Monika Sundermann ile evli; iki erkek çocuk babasıydı; bu çocuklardan biri genç yaşta ölecekti.  

1940 Mülheim doğumlu Sundermann’ın vefatından aynı gün haberdar olamadık, duyduğumuzda epey geç olmuştu, dolayısıyla malatyahaber.com sitesinde konuya ilişkin bir haber veya yazı konulamadı.  

29’u Hertha Berlin forması altında Bundesliga’da olmak üzere Almanya ve İsviçre profesyonel liglerinde orta saha oyuncusu olarak futbol oynayan, 60’lı yılların sonunda, bir zamanlar (2003) Malatya İnönü Stadında da izlediğimiz İsviçre’nin Basel takımıyla 2 kez şampiyonluk yaşayan 25 Ocak 1940 doğumlu Jürgen Sundermann’ın yolu 1989 yılında, teknik direktör olarak, Malatya’ya düşmüştü. 

FOTOĞRAF: 1989-90 Malatyaspor kadrosu (Ayaktakiler, soldan): Antrenör Zafer Güler, tercüman Baha Güngör (İlk fotoğrafta yedek kulubesinde oturan), Eren Talu, Carlos, Mustafa Taşar, Zeynel Limoncu, Ömer Faruk Gökçe, Haluk Turfan, Alf Fistler, Recep Solmaz, Sezgin Aksakal, Erkan Ültanır, Sundermann. (Oturanlar, soldan): Feyzullah Küçük, Yılmaz İşler, Ünal Karaman, Zafer Koç, Erol Tolga, Ali Şahan, Ferudun Özütok, malzemeci Bedirhan Düzer.

1985-86 sezonunda Trabzonspor’u da çalıştıran Sundermann’ın, şimdi amatör ligde oynayan Malatyaspor’a gelişi, Malatya futbolu kadar Türk futbolunun da hafızalardan kolay silinmeyecek bir dönemin “hemen akabinde” gerçekleşecekti. 

1987-88 futbol sezonunu Galatasaray ve Beşiktaş’ın ardından 3. sırada kapatarak tarihinin en başarılı dönemini yaşayan Malatyaspor, Turan Çevik yönetiminin görevi bırakıp Nurettin Güven ekibinin işbaşına gelmesiyle, bugünün Türkiye’sinde sıradan karşılanabilecek, ama o zamana kadar öylesine sansasyonel oyuncu getirmelere tanıklık etmemiş, edememiş Türk futbol kamuoyunu sallayacak, İtalyan gazetesi La Gazzetta Dello Sport’a bile “Malatya Brezilya gibi” başlığını attıracak (o yıllarda İtalya’dan bildiren Reha Erus’un yalancısıyız; bu esnada Reha Muhtar da Atina’dan bildirmekteydi) nitelik ve nicelikte transferlerdi Malatyaspor’un yaptıkları. 

Memleketin cereyanla çalışan tek yayın organı TRT bile transferlerden etkilenip, “protokol haberciliği” diyebileceğimiz sözüm ona “ağırbaşlı” yayın siyasetine aykırı şekilde, bu transferleri ana haber bülteninin girişinde, “1982 Dünya Kupasının yıldızları Eder ve Serginho Malatyaspor için Türkiye’de” diye flaş haber olarak duyuracaktı. Sevgili Teretemiz bununla da yetinmeyip canlı yayında Brezilyalılara top sektirterek futbolun geyik âlemine hatırı sayılır bir katkı sağlamıştı. 

Tüm zamanların en artistik, bizim gibi futbol sevdalılarının rüya takımı Brezilya’nın üç yıldızı Malatya’ya geliyordu ha! Rüyamızda görsek inanmazdık. 

İspanya 82 Dünya Kupasında forma giymiş sol kanat oyuncusu-forvet Éder Alexio de Assis, santrafor Sérgio Bernardino (Serginho Chulapa diye de tanınıyor) ve 1986 Dünya Kupasını sadece Michael Platini’den yediği tek golle kapatan kaleci Carlos Roberto Rocha Gallo’yu Malatyaspor forması altında izleyecektik.  

Malatyaspor’un Brezilyalılarına ilişkin daha önce sanal âlemimizde birkaç yazı kaleme aldığım için lafı daha fazla uzatmaya gerek görmüyor; okumayıp da merak edenler için onlardan birinin linkini aha şuraya bırakıyorum: https://malatyahaber.com/bulent-korkmaz/malatyaspor-brezilyalilar-ve-yabanci-sayisi 

1988-89 sezonuna başlarken, zaten Oktay Çevik, Feyzullah Küçük, Ceyhun Güray, Ferudun Özütok, Zeynel Limoncu, Ünal Karaman, Levent Numanoğlu gibi oyunculardan kurulu muhteşem bir kadroya sahip Malatyaspor’un hedefi, Brezilyalı takviyesiyle, şampiyonluktu. 

Ama evdeki hesap çarşıya uymayacak, yönetim verdiği sözleri tutamayınca rüya âlemi “hıbilik basmasına” (karabasan) evrilecekti. 

İstanbul’da yaşanan 6-0’lık Galatasaray hezimeti sonrası, takımı 1983-84’de yenilgisiz şampiyonluğa taşıyan teknik patron Nihat Atacan, ikinci Malatyaspor döneminin hemen başında istifa etmek zorunda kalacak, görevi yardımcısı İsmail Tekin üstlenecek, takım Tekin yönetiminde bir şekilde maçları oynamaya devam ederken ödemeleri yapamayan yönetim istifa edecek, kulübün anahtarı, daha önce sayısız kereler yaşandığı ve yaşanacağı üzere, valiliğe teslim edilecek, kulübe eski yöneticilerden Cahit Kurdal başkanlığında kayyum atanacak, akabinde İstanbul’daki Arapgirli işadamı Metin Kaya Çağlayan sevk ve idaresinde bir yönetim heyeti işbaşına gelecek, yeni dönemin başında teknik direktörlüğü Özkan Akbulut üstlenecekti. 

Malatya futbol kamuoyu Çin Halk Cumhuriyeti Masa Tenisi Milli Takımının maçını izler gibi gelişmeleri (daha doğrusu, gelişememeleri) şaşkınlıkla izliyordu. Birkaç ay önce şampiyonluk hayalleri kurulurken, camiayı ne oluyoruz, nereye gidiyoruz endişesi sarmalamıştı. 

Yeni yönetim çok geçmeden Akbulut’la yolları ayırıp, Alman teknik direktör Jurgen Sundermann’la anlaştığını duyuracaktı. Sundermann, 1986-87 sezonu başında takımın başına getirilip sadece 4 maç çalışabilen Romanyalı Octavian Popescu’dan sonra “eski” Malatyaspor’un gördüğü ikinci ve son yabancı teknik direktör olacaktı. 

Sundermann’la birlikte Malatya’ya ilginç bir isim daha gelecekti: Bahaeddin (Baha) Güngör. Ne bu satırların yazarı ne de Malatya’dan başka bir isim o tarihte Güngör’ü tanıyor, asıl mesleğinin gazetecilik olduğunu biliyordu. Küçük yaşta Almanya’ya işçi olarak çalışmaya giden bir Türk ailenin evladı olan Güngör, yıllar içerisinde ZDF, DPA, Deutsche Welle, Reuters gibi yayın kuruluşlarında muhabirlik-yöneticilik yapacak, kitaplar yazacak, haliyle Alman medyasının Türkiye ayağında tanınan bir isim olacaktı. 2018 yılında 68 yaşında kanserden yaşamını kaybeden Güngör, geçici süreyle de olsa, Sundermann’a tercümanlık yapmak üzere Malatya’ya gelmişti. 

Güngör asıl mesleği gazeteciliği bırakıp Malatya’da kalamayacağı için daimi tercümanlığını, Almanya’da mimarlık eğitimi almış Malatyalı Hüseyin Albayrak üstlenecekti. Albayrak, birkaç yıl önce Popescu’nun tercümanlığını da (Romen çalıştırıcı Almanya’da eğitim aldığı için bu dili biliyordu) yapmıştı. 

Sundermann’ın teknik patronluğundaki Malatyaspor lig sezonunu 43 puanla 12. sırada bitirirken, Türkiye Kupasında, o günkü adıyla Federasyon Kupası, tarihinin en başarılı performansına imza atacaktı. Ankara Demirspor’u 0-0, 2-0; Adana Demirspor’u 1-0, 2-0; Bakırköyspor’u 2-0, 3-1’lük sonuçlarla eleyen Malatyaspor’un yarı finaldeki rakibi Fenerbahçe olacaktı. Sarı-kırmızılı ekip İstanbul’da oynanan ilk maçta üstün bir oyun sergilemesine rağmen talihsizliğine yenik düşecekti. Eren Talu ve Ceyhun Güray’ın birer şutunun direkten döndüğü karşılaşmada Oğuz Çetin’in attığı şut Ferudun Özütok’un ayağını çarpıp Carlos’u yanıltarak filelere gitmişti. Malatyaspor, İnönü Stadındaki maçta da üstün oynadı, Serdar Şenkaya’nın golüyle geriye düşse de mücadeleyi elden bırakmadı, Feyzullah’la son anlara doğru 2 gol buldu ama geçen sezona kadar uygulanan skor eşitliği durumunda deplasmanda fazla gol atan turu atlar kuralı gereği Fenerbahçe finale yükseldi. 

Sundermann, 1989-90 sezonunda da Malatyaspor’un başındaydı; camia umut doluydu, bir önceki sezon yaşanan hayal kırıklığının giderilip başarılı sonuçlara imza atılması bekleniyordu ama işler daha kötüye gidecek, Alman çalıştırıcı sezonun ortasına bile varılmadan istifa etmek zorunda kalacak; önce Ümit Turmuş, son olarak Fethi Demircan’la yoluna devam eden Malatyaspor sezon sonunda küme düşüp, 11 sezon Süper Lige dönemeyecekti. 

Stuttgart’taki başarısı nedeniyle Wundermann lakabı takılan Sundermann’ın Türkiye’deki Trabzonspor ve Malatyaspor macerası beklentileri karşılamayınca gazeteler Son Derman başlığını atardı. 

Sundermann, Malatyaspor’dan ayrıldıktan sonra 1999’a kadar farklı kulüpler çalıştıracak, kiminde başarılı kiminde başarısız olacak, yaşlanınca köşesine çekilecekti. 

Akbulut’tan Sundermann Anıları 
Alman teknik adamın Malatya’da çalıştığı dönem onu en iyi tanıyanlardan, ona en yakın olanlardan biri, dönemin kulüp müdürü Sadettin Akbulut (aşağıdaki fotoğrafta) idi. Sadettin Abiyi ilk o zaman tanımıştım, abi-kardeş ilişkimiz o günden beri devam ediyor, sağ olsun fırsat buldukça Görüş+malatyahaber.com heyetine ziyareti aksatmaz, çayımızı yudumlar, sohbetimizi ederiz. Sadettin Abinin, dönemin Malatyaspor’una ilişkin ders niteliğinde, bazen hüzünlendiren, zaman zaman güldüren anıları olduğunu biliyoruz. 

Kendisine sorular yönelttik; cevaplar aldık. Bunları sizinle paylaşıyoruz. 

1989-90 futbol sezonunun ilk yarısı bitmeden Orduzu Pınarbaşı’ndaki Malatyaspor tesislerinde mesaiye başladığını belirten Akbulut sözlerine “O sırada Malatyaspor Almanya’ya kampa gitmişti. Sundermann Malatya’ya geldikten sonra tanıştık. Kulüpte idareci olduğum için haliyle görüşüyorduk ama zaman içerisinde samimiyet tesis ettik, sıkı fıkı olduk. Bir defasında personelin tırnak kontrolünü yaptığımı gördü. O da temizliğe düşkündü, hoşuna gitti, benimle diyaloğu bundan sonra sıklaştırdı. Ana lisanı Almanca olduğu için biz onu, o bizi anlamıyordu ama zamanla çat pat anlaşmaya başladık. Yanımızda her zaman tercüman olmayabiliyordu” diye başladı. 

Sundermann nasıl biriydi?

- Sporculuk, antrenörlük bir yana, bir insanda bulunması gereken bütün mükemmel özelliklere sahip bir insandı. İşinde ciddi, taviz vermeyen, doğru bildiğinden şaşmayan, sporcular arasında, şu şöyle şöhretli bu şöhretli değil diye ayrım yapmayan, kulübün menfaatlerini her şeyin üstünde tutan bir kişiydi. Sundermann’dan insani anlamda çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. 

- Servette, Lille, Stuttgart gibi takımlarda futbol oynamış, fakülte bitirmiş (o yıllarda sporcular arasında üniversite mezuniyeti yaygın değildi), eşi Almanya devlet televizyon kanalı ZDF’de spikerlik yapan, İngilizce, Fransızca (az İtalyanca bildiğini bana söylemişti) konuşan, telefonu çevirdiği anda Bobby Robson gibi bir futbol efsanesine doğrudan ulaşan, saygınlığı olan biriydi.

Malatya’da neden başarılı olamadı? 

- Lisan konusunda sorun yaşıyordu. Önce İstanbul’dan Baha Güngör, sonra Malatya’da Hüseyin Albayrak tercümanlığını yaptı. Tercümanlar elbette dediklerini doğru bir şekilde aktarıyordu ama bizim dilimizi bilip insanlarla bizzat anlaşmaya ihtiyaç duyuyordu. Hile hurda bilmez, şova kaçmazdı; doğruları gören, söyleyen bir insandı. Rahmetli başkan Metin Kaya Çağlayan Sundermann’ı hep savunurdu, doğru, isabetli bir savunmaydı ama yönetim kurulunda bazı arkadaşlarımız ona karşı alerji duymaya başlamışlardı. 

Yöneticilerin olumsuz tavrı

- Kimseye taviz vermemesi, sen yöneticisin senin karşında hazır ola geçerim gibi bir anlayışa sahip olmamasından kaynaklanıyor olabilir. İşine düşkündü, benim işim bu kardeşim, antrenman sahası, tesisler arasında gider gelirim, sporcularımla ilgilenirim anlayışı içerisinde bir insandı. Elbette sportif anlamda başarısızlıkları da vardı. 

Sabote eden futbolcular

- Maalesef ve maalesef burada üzülerek söylüyorum, kendisini takım içerisinde sabote eden futbolcular vardı. Resmen sabote ettiler. Takımın antrenörünü sevmeyebilirsin, düşünce yapısını paylaşmayabilirsin ama takımın başarısı için çalışman gerekiyor. Anlaşmazlığını başka yönden ifade edersin, başka şekilde ondan ayrılık yaşamaya çalışırsın ama takımı sabote edemezsin. 

- Hatırladığım kadarıyla İstanbul’da oynayıp 1-0 kaybettiğimiz Zeytinburnu maçı sonrası görevine son verildi. Yanıma gelip, Malatya’dan ayrılacağını söyledi, otobüs bileti ayarlamamı rica etti. Alman bir futbolcumuz vardı, Alf Fistler*, o da gelip, Sundermann yoksa ben de yokum, dedi. Ona da bilet ayırdık. Futbolcumuz Muharrem Vezir’in arabasıyla ikisini Sıtmapınarı’ndaki garaja götürüp otobüse bindirdik, otobüs Beylerderesi’ni geçene kadar da Muharrem’in otomobiliyle refakat ederek yolcu ettik. 

Carlos’a Ne Dedi? 

- Kaleci Carlos parasını alamamıştı. İsteksizliği belliydi, Sundermann yanına çağırdı, senin paranı alamaman yönetimle sorunun. Ben antrenörüm, seni maça hazır hale getirmek zorundayım, diyerek onu kadrodan çıkardı; bir süre kaleciler Recep (Solmaz) ve Şener’le (Kurtulmuş) devam etti. 

- Libero oynayan Ceyhun sakatlanmıştı. O hafta kimi oynatacak, odasında bu konuşuluyor, ben de geçerken kulak misafiri oldum. Ünal’ı (Karaman) libero oynatmak istiyor, eliyle işaret ederek, top tekniği çok iyi diyor, aynı Beckenbauer gibi. Yöneticiler güldü, dalga geçtiler; haliyle Ünal’ı libero oynatamadı. Ama bugün Fenerbahçe’nin hocası öyle tercihte bulunsa kimse bir şey diyemiyor. 

Eşofman Altına Ayakkabı 

- Yardımcısı Zafer Güler istifa etmişti. Malatyaspor altyapısından kimi antrenörlüğe getirelim diye benimle tercümanlık yapan Hüseyin Albayrak’a da sordu. 6-7 hoca arasından bir isim önerdik. Birkaç maç sonra, söyleyin bir daha gelmesin, dedi. Sebep? Oteldeyken eşofmanın altına ayakkabı giymiş.** 

Malatya futboluna, insanına ilişkin düşünceleri neydi?

- Malatyaspor’da görevde kalırsa takımda 25 yaşın üstünde futbolcu bırakmayacağını söylüyordu; genç bir takım kurma ideali vardı. Boş zamanlarını benim odamda geçirirdi. Bir defasında oturduğu koltuktan ayağa kalkıp, masamın üzerinde bulunan Türkiye haritasının başına geldi, Ankara’dan itibaren kuzeyden güneye eliyle bir çizgi çekti, böyle giderse Malatyaspor birkaç seneye kalmaz, bu tarafta, Bingölspor’la, Muşspor’la oynar, Malatyaspor’un geleceğini hiç iyi görmüyorum, dedi. Malatyaspor yönetiminin düşünce yapısı, tecrübesi, şartlara bakarak bunları söyledi. (Birkaç sezon sonra Malatyaspor, Sundermann’ın öngördüğü kategoriye düşecekti). 

- Bir akşam geleyim, seninle markette alışveriş yapayım dedi. Marketteyken, Müdür Bey, sizin halkınız niye gülmüyor, suratı asık, diye sordu. O sırada biraz Türkçe öğrenmişti, anlaşabiliyorduk. Ben dedim ki, hocam Almanya’da halkın işsizlik sorunu var mı, dedi ki, yok. Almanya’da halkın geçim sıkıntısı, eve ekmek, yemek götürme sıkıntısı var mı? Dedi, yok. Dedim, hocam, insanımız sabah evden çıkıyor, çocuk okula gidecek, harçlık istiyor, para yok; kadın alışveriş için para istiyor, para yok; adam çalışacak, iş yok. Bu adam nasıl gülsün, gülecek takati mi var mı ki gülsün? Bu laflarım üzerine Sundermann da güldü. Ruhu şad olsun! 

Eder Neden Gelmedi? 

Malatyaspor forması altında İnönü’de sadece 25 dakika kadar izleyebildiğimiz Eder, taraftarın kadroda görmeyi şiddetle arzu ettiği bir isimdi. Parası ödenmediği için daha lig başlamadan dönüp bir daha ülkesinden geri dönmeyen Eder için Görüş gazetesinde imza kampanyası dahi başlatılmıştı, illa alınsın diye. 

Akbulut, Eder transferi için sonradan yapılan girişimi şöyle anlatıyor:

- Kulüplerin 3 yabancı oynatabilmesi için statü değişikliğine gidilmişti. Sundermann, Hüseyin Albayrak’la bana da fikrimi sordu; biz, Eder gelsin, dedik. Malatyaspor’a nasıl bir getirisi olur ki Eder’i getirelim, diye sordu. Biz, taraftarı tribünlere çeker, dedik. Brezilya’yla saat farkından dolayı gece 12’den sonra, Carlos vasıtasıyla, benim odamdan telefon ettik. Sadece benim odamdaki telefondan yurtdışıyla konuşulabiliyordu. Brezilyalı futbolcuların tercümanı merhum Berg Çubukçuyan Eder’in Carlos’a söylediklerini Türkçeye, Hüseyin de Almancaya aktarıyordu. Günlerce konuşuldu, Carlos Eder’in gelmesi için çok ısrar etti. En sonunda Eder, Carlos’a “bir şartla gelirim, o da sen kefil olursan” demiş. Carlos, kendi parasını alamamış ki, Eder için nasıl Malatyaspor’a kefil olsun? Bu transfer gerçekleşmeyince Alman Engelbert Buschmann’ın alınmasında karar kılındı. 

***

Jurgen Sundermann’ın benim hayatımda özel ve güzel bir yeri var ama o bunu asla bilemeyecek. 

Babam Terzi Yılmaz, 7 yaşında çıraklığa başlayıp öldüğü günün bir gün öncesine kadar mesleğini icra etmiş, hayatta okul kapısından adım atamamış, kendi çabasıyla çarşıda okuma yazma öğrenmiş, okuyan, çağının ilerisinde düşünen gerçek bir aydındı. Oldu-bitti yabancı dile ilgim var; ayıptır söylemesi talebelik hayatımda üst sınıfların ödevini yapacak kadar İngilizce de bilirdim ama okul İngilizcesi işte: “I love Ms. Brown but I am afraid of Mr. Brown (abisi)” şeklinde.

Babam bir gün dedi ki, oğlum İngilizceyi öğren. Ben dedim, baba biliyorum işte, sınavlardan da yüksek puan alıyorum. Yok oğlum, dedi, öyle değil, “tam öğren”.  4,5 milyar yıllık gezegen tarihinde babasının ilk lafını dinleyen evlat görülmüş mü ki ben de kulak asam!

Aradan bir-iki sene geçti geçmedi, iş ilişkisi kapsamında Sundermann’la yolum kesişti. Baha Güngör vasıtasıyla iletişim kuruyoruz, onun Almanca konuşmasını, çeviri yapmasını hayranlıkla izliyorum. Ben de arada hocayla İngilizce konuşmaya çalışıyorum ama prehistorik İngilizcemle no-mümkün! 

Ediyim ki sinirden kendimi tokatlayam! 

Bu gerginliğin yarattığı katalizör etkili bilinçle, kendi kendime “İngilizce öğrenmesen iyi bir gazeteci olamazsın” dedim. Gerçi sonradan iyi bir gazeteciyi boş verin, gazeteci bile olamadım ama neyse! 

İşte Jurgen Beg’in vesile olmasıyla bir şekilde İngilizce öğrenmeye başladım; yıllar içerisinde geçimimi sağladığım işlerin temel taşı bu dil oldu. Yaptığım işleri boş verin; Jack London’un, John Steinbeck’in yazdıklarını kendi dillerinde okuyabilmenin keyfine kalsa, ne iyi etmişim diyorum. 

Bana dil öğrenmemde esin kaynağı olan Sundermann’a, sadece bir teşekkür edebilmek için, geçmişte epey uğraştım. İlk Baha Bey’e söyledim, bana iletişim bilgisini bulup atabilir misiniz diye; bulamadı. Almanya Futbol Federasyonuna, Antrenörler Birliğine mail attım, “kendisine sadece bu sebepten teşekkür etmek istiyorum; bana e-mailini, adresini, telefonunu, hangisi uygunsa, verebilir misiniz?” diye, vermediler. Haklılar, kişisel verilerin korunması diye bir kavram var, in miyim, cin miyim nereden bilecekler? 

Sizin şahitliğinizde merhuma Danke Schön, Wundermann, diyorum. 

*** 

İngilizce demişken…

Sundermann, futbolcular İngilizce öğrensin diye, bir öğretmen bulunmasını istemiş, tesislerde akşam saatlerinde kurs açtırmıştı. Kursa katılan futbolculardan biri ilk dersten sonra İngilizce öğrenmekten vazgeçmiş, bir daha derse katılmayacağını söylemişti. Sebebi sorulduğunda “… bu nasıl dil ya? One diye yazılıyı, Van diye okunuyu, 1 oluyu!” cevabını vermişti. 

_____

* Alf Fistler, o tarihe kadar pek alışık olmadığımız türden, klasik Alman disiplinine sahip, seyircinin de sempatiyle yaklaştığı bir futbolcuydu, sağ bek oynuyordu. Malatya’ya geldiğinde küpe takıyordu, o tarihe kadar görülmedik bir “vaka” idi. Malum İngilizcemle sohbet etmeye çalışırken, Alf Almanya’dan yola çıkmadan önce “Türkiye’nin epey doğusuna gidiyorsun, sorun yaşamayasın, hadi İstanbul olsa neyse” mealinde uyarılar aldığını ama hiçbir Malatyalıdan tepki görmediğini söylemişti. 

** Eski model teknik direktörlerin bu satırların yazarına oldu-bitti garip ve gereksiz gelen huyları vardı; ama o günlerde “vay be, ne disiplinli adam” denilerek alkışlanıyordu. Seksenlerde Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı çalıştırmış Branko Stankoviç’in de Petroviç’i (isimde yanılıyor olabilirim), bir maça giderken, kravat takmadı diye kadro dışı bıraktığını okumuştum. Eşofman altına ayakkabı giymenin estetik olmadığını kabul ediyorum ama antrenörün görevine son vermek nedir? 

Paslı çuvaldızı kendimize batıralım: Yazıyı kaleme alırken “arşivsizliğimiz” beni o kadar üzüntüye gark etti ki, anlatamam. Sundermann’la ilgili fotoğraf arıyoruz, ulaşabildiğim kimsenin elinde fotoğraf yok. Hatta bizim Görüş'ün 1990 yılı arşivi yok. Sadettin Abi sağlam bir arşivcidir, umudum ondaydı; maalesef onun fotoğraf ve belgelerini bir gazeteci abimiz ödünç alıp kaybetmiş. Öteki öyle, beriki başka tevir! 90’larda Hürriyet bürosunda çalışırken arşiv işinin önemine “ayıhıp” kendiminkini tuttuysam da onun öncesi ben de fısım. Kaydı kuydu olmayan bireyler (ve milletler) gün gelir, yaptıklarını bir yana bırak, yaşadıklarına dahi kimseyi inandıramazlar. 

Bu dipnotu düştükten sonra, sağ olsun, Malatyaspor sevdalısı Sayın İrfan Yazgan Sundermann’lı bir Malatyaspor fotoğrafı gönderdi. Bu fotoğrafı yazıya 90+’da ekledik. 

______

KUPÜRLER: Yazıda belirtilen dönem yaşanan krizlerin haberleştirildiği Görüş gazeteleri.

FOTOĞRAFLAR: İrfan Yazgan ve Abdullah Ergün Arşivi, Bülent Korkmaz 

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

10 yorum yapılmış

  • Erhan Ertem (1 yıl önce)
    Biz yaşlardaki Malatyaspor taraftarı için inanılmaz güzel hatıralar...Teşekkürler Bülent Korkmaz...
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Ömer Durmuş (1 yıl önce)
    Sadettin Abimizden Bizde Çok Şey Öğrendik. Allah uzun Ömürler Versin Kendisine.
    %88
    %12
    Yanıtla
  • Recep Solmaz (1 yıl önce)
    Malatyaspor kulüp müdürü sadettin abimiz bizlere emeği çok kalitesi karakteri doğru tesbitleri ile tüm futbolcu arkadaşlarımızın sevgisini saygısını kazanmıştı. Kulüp yöneticiliği kavramını ilkeli dürüst egosuz devlet terbiyesi almış emniyet müdürleri gibi disiplinli tavizsiz vicdanlı bir anınızdı tanımaktan onur duydum saygilarimi sunuyorum hocalığımi yapan sunderman malatyaspora çok vizyon kattı bizzat almanyada kampta sututgarta gördüm disiplin oyun taktikleri egosuz kazanmaya odaklı bir teknik direktörcü Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun bu yazıyı kaleme alanlar Malatyaspor tarihine sahip cikanlaraselam olsun...iyiki varsınız.
    %93
    %7
    Yanıtla
  • Malatya (1 yıl önce)
    Duygulandırdın bizi gardaş o günler başka günler idi ne yapalım hesap vermeden ve hesap sorulmadan kaçıp giden malum kişi bizi futboldan soğuttu.bu ilin hastalığı lige çıkan 2 takımımızı 3 kez İstanbul'dan getirilen başkanlar düşürdü Allah 4.istanbuldan bulunacak başkandan korusun tabi süper ligi bir daha görürsek.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • ALİ (1 yıl önce)
    Bülent kardeşim eline,emeğine sağlık.Beni o günlere götürdün.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Mehmet (1 yıl önce)
    Diyarbakır da milli maç oynandı... yarin Gaziantep te bir milli maç oynanacak.. neden malatya yok maç verilmiyor... çünkü stadyumu 30 bin altında yaptılar...
    %73
    %27
    Yanıtla
  • 27 bin lik seyirci kapasiteli stad'a üç büyüklerin maçında dahi 15 bin seyirci ile oynadı siz 30 binden bahsediyorsunuz.Gönül isterki 60-70 bin kapasiteli olsun iyi bir seyirci atmosferi oluşturmadıkça büyüklüğünün önemi yok.
    %74
    %26
    Yanıtla
  • Büyükşehir Malatya yı küçük şehir sanan insanlar yönettiği sürece, vizyonu misyonu olmayan, ileriyi göremeyen, öngöremeyen insanlar yönettiği sürece bu şehir hep küçük kalmaya mahkumdur.
    %80
    %20
    Yanıtla
  • Efsane Malatyasporlu 1966 (1 yıl önce)Mehmet isimli kullanıcı yorumuna
    O stad orada değil de eski yerinde ya da şehre yakın bir yerde olsaydı her zaman ful çekerdi, çok büyük bir yanlışlık yapıldı,
    %82
    %18
    Yanıtla
  • 44 Gurbet (1 yıl önce)Mehmet isimli kullanıcı yorumuna
    Bahane ararsak çok bulunur Yıllar çok şeyleri değiştirdi
    %100
    %0
    Yanıtla

Bülent Korkmaz yazıları